Geri
Postane

Postane

Postane

0.0
PUAN
0
İNCELEME
6
ALINTI
Bukowski'nin ilk romanı.Postane, Bukowski'nin ilk romanı. Yaşamının önemli bir parçasını oluşturan postacılık günlerini, o günlerde çektiği acıları, zorlukları, bürokrasiyle ve anlayışsız yöneticilerle boğuşmalarını ve tabii posta alıcıları ile maceralarını anlattığı romanı...Postane, yayınlanması ile birlikte Amerikan edebiyat çevrelerinde de büyük ilgi görmüş ve 'çığır açan bir eser' olarak nitelendirilmiş. Amerika'daki bu başarı kısa zamanda tüm dünyaya yansımış ve Postane, bir anda 15 dile çevrilmiş. Bukowski, kısa kısa bölümlerden oluşturduğu ve bol diyalogla kurduğu bu romanında Hemingway ve Fante ile kıyaslanıp onlar kadar başarılı ve özgün bulunmuş. Bukowski, Postane'deki anlatımı ile ilgili olarak; 'Fazla dağılmayan, okuru, söylemek istediğim şeyi söyleyeceğim ana kadar uyanık tutmaya yarayan canlı bir anlatım istiyordum' diyor.Yaşam öyküsünü yazan Howard Sounes şöyle yazıyor; 'Bukowski'nin bir başka büyük başarısı da eserlerini son derece ikna edici tarzda yazmasıdır. Örneğin mektup dağıtırken çektiği sıkıntıları öyle bir anlatır ki, okurlar da sevmedikleri ama çalışmak zorunda oldukları işleri hatırlayıverir.' Eserleri hakkında geniş bir inceleme yapan Russel Harrison'da Bukowski'yi şöyle değerlendirmiş; 'Hiçbir çağdaş Amerikan yazarı yazacağı esere Bukowski kadar yoğun ve geniş bir biçimde hazırlanmamıştır. Aslında Bukowski'nin en büyük başarısı, özellikle Postane'de gördüğümüz gibi, işi çok iyi tasvir etmesinde yatmaktadır.'Postane, iyi, rahat anlatımı ve konusunun ilginçliği yanında taşıdığı mizah unsurlarıyla da dikkati çeker. Kahramanı Henry Chinaski'yi ve onun başından geçenleri neredeyse okuyucuya kahkaha attırcak kadar tatlı bir dille ama eleştiri oklarını eksiltmeden anlatır.(Tanıtım Bülteninden)Sayfa Sayısı: 168Baskı Yılı: 2016Dili: TürkçeYayınevi: Parantez Gazetecilik ve Yayıncılık

Henüz inceleme eklenmemiş.

İsmin Nova, aklı beş karış havada bir insanım. Kendimle ilgili söyleyebileceğim tek şey bunlar olurdu. Çok değil, bir süre önce bu kadardım. Bir damla kadar.
İsmim Nova ama ne ismim tesadüf ne de cismim. Gökyüzünün titizlikle işlediği bir yazgının en dolambaçlı haliyim. Hem ismim kimlik hem cismim. Hepsi ve hiçbiriyim.
İsmim Nova.
Gökyüzü Tanrıçasının kızıyım. Gökyüzünün yeryüzündeki elçisiyim. Yaşadığım boyutta erişilebilecek ve ulaşılabilecek en büyük güç kaynağıyım. Ve bunu öğrenene dek defalarca düşecek, okyanusları taşırmaya yetecek kadar gözyaşı dökecek, herkese ihanet edecek ve herkes tarafından ihanete uğrayacaktım.
İsmim Nova.
Karışırım gökyüzüne ve karanlıklarda dahi parlarım.
Açığa çıkan büyük bir enerjinin tek karşılığıyım.
Ansızın parlayan ve göz alan bir ışık patlamasıyım.

Masal nasıl bitiyordu?"
"Ejderhanın ruhu azat edilir ama onu özgür bırakan kişiye zincirlenir."
"Ruhunuz kalbimde güvende Lordum."
"Döndük dolaştık, yandık, kavrulduk ama yine sende tutuklu kaldık.

Ateş Lordu gökyüzüne doğru elini uzattı, artık kanatları vardı, artık geceye ve güne dokunabiliyordu ama artık yıldız orada değildi. Boşluğu, sadece boşluğu kavrayan parmaklarını sıktığında gözlerinden yaşlar süzüldü. Üst üste gözlerini kırpıştıran mavilikler yoktu, neşeli kıkırdamalar yoktu, gelecek ihtimali ve bedellerin mükafatı da nihai sonucu da yoktu. Sadece yokluğu vardı.
"Gela!" diye feryat etti. Eteklerine dolanan küçük bir çocuk gibi ağladı. "Onu bana geri ver, Gela..."
Hareket edemedi. Bir adım daha atamadı ve kendini bıraktı.
Gökyüzünden aşağı.
Yıldızı yoksa gökyüzünün ne anlamı vardı?

Daren etrafına baktı ve bir asır önceyi anımsadı.
Bir asır önce yetişememişti, bir asır sonra yetememişti.
Sonsuz yaşama sahipsen, sonsuz kayıplar da yaşarsın.

Gökyüzünden böyle görünüyor olmalıydı. Sonsuz ve sınırsız gökyüzünden bu şekilde görünüyor olmalıydık. Hepimizin başını kaldırıp baktığı ve baktığında belki umut belki huzur bulduğu manzara bize baktığında ne görüyordu? Bulutları, yıldızları, Ay'ı ve Güneş'i içine sığdıran gökyüzü bir türlü sığamayışımızı izlerken ne düşünüyordu? Saldırgan bir kötülük. Galaksiye sonsuz zaman ve mekan sığıyordu, biz bir avuç aptal kendimize dünyayı dar ediyorduk.

Ben sana küsmüştüm, senin haberin yoktu."
"Ben sana mahvolmuştum, senin haberin vardı.